KURAN AKLIMLA ANLAŞAMIYOR


Kuran’ı okumaya başladığımda, Kuran’ın asla kötü olamayacağı, içinde barındırdığı sevgiyi insanların algılamakta hatalara düştüğü konusunda sağlam bir inancım vardı. Bazı müslümanların yanlış inanıyor olduklarını düşünüyordum, asıl İslamın her kafadan çıkan farklı seslerle anlatılan farklı uygulama biçimleri olan bir din olamayacağını, İslamın bir şekilde bozulmuş, değiştirilmiş, dejenere edilmiş olduğunu, bunun doğrusunun elbet bir gün anlaşılacağını, o güne kadar kendi kendime yapabildiğimin en iyisiyle vakit geçirmem gerektiğini düşünüyordum. Kuran’ı okuyarak, okuduklarımı kendi doğru bildiklerimle karşılaştırıp, bazen esnetip yaklaştırarak, bazen tamamen farklı olduğunu görerek ve nasıl böyle olabildiğine kafa yorarak yıllar geçirdim. Örneğin


 (Nisa.34: Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarındandırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın  koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. Başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. Onları  dövün. Eğer itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah çok yücedir, çok büyüktür.)


Bu ayette, erkeklere mallarıyla yani karılarıyla ilgili bazı yaptırımlar emreden Allah, hiç biri yarar sağlamazsa, karılarını dövmelerini söylüyordu. Bu bana göre hiç bir şart altında doğru bir davranış biçimi değildi. (Bu ayet, üzerinde en çok düşünüp yorum yaptıklarımdan ama bir sonuca ulaşamadıklarımdan biridir.) Sonra özeleştiri yapmak geldi aklıma. Ben mi biliyordum en iyisini ve doğrusunu? Kuran eğitimi almış, hayatının uzun yıllarını bunu ilim olarak kabul edip, ona harcamış onca insan ne düşünüyordu acaba? Ben hatalı olamaz mıydım? Elbette hatalıydım. Çünkü ben, bilerek ve araştırarak değil, kalbimden geçene, değer yargılarıma, gönlümün arzu ettiğine göre inanıyordum. O zaman biraz daha ciddiyetle eğildim işe ve araştırmaya başladım. Araştırdıkça, ulemanın yazdıklarına, bildiklerine baş vurdukça bunu Kuran’la karşılaştırıp onaylattıkça gördüm ki, ben yanlış biliyorum. İslam, benim kafamda canlandırdığım, gönlümün hayalini kurduğu İslam değil. İşin aslı hiç öyle değil....


Kuran’da tek başına ele alınıp okunduğunda sevgi ve merhamet ifadeleri taşıyan ayetler var elbette ama bunun tam aksi, kin, intikam ve öfke dolu olanları da var. Hem de bu kin ve öfke bazen Allah’tan insanlara yöneliyor:


(Bakara.7: Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için büyük bir azap vardır.)


Bazen de insanların başka insanlara karşı duymaları gereken duygular ve göstermeleri gereken davranış biçimleri olarak emrediliyor:


(Tevbe.5: Haram aylar çıkınca müşrikleri buldugunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eger tevbe eder, namazı dosdogru kılar, zekâtı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Allah yarlıgayan, esirgeyendir).


(Nisa.89 : Kendılerı küfre saptıkları gıbı, sızın de sapmanızı ısterler kı eşıt olasınız. O yüzden onlar allah yolunda hıcret edınceye kadar onlardan dost edınmeyın; aldırmazlarsa bulunduğunuz yerde kendılerını yakalayıp öldürün ve onlardan ne bır dost, ne de bır yardımcı edının!)


Ve; Kuran’ın geneli, sevgi ve hoşgörüden tam anlamıyla yoksun, insani eğilim ve zaafları olan, bunları bizzat yarattığını iddia eden Allah tarafından bir takım insanların korkunç biçimde cezalandırılacağının anlatıldığı kara, kapkara bulutlarla kaplanmış bir kabusa dönüşüyor. Daha önce, kendi aklımın şaşkınlığı ve bana yapılan telkinlerle, onun açık yeşil ve pembe, bulutlar gibi yumuşacık, anne kucağı gibi sevecen ve sımsıcak olduğunu düşünürdüm.


Sonra, bu bilgileri, kendi yaşam bilgilerimle kaynaştırmaya geldi sıra. Kuran ve İslam, yaşamı düzenleyen hatta bizzat o yaşamın yaratıcısı olan Allah’ın kurallarını anlatan kaynaklar olduğuna göre, yaşamın çeşitli kıvrımlarının nasıl bir güzellik içerdiğini, bana anlamsız gelen bir çok olayın içyüzünü nasıl yakalayabileceğimi anlatacaktı bana. Tüm katılığına, acımasızlığına ve zaten asla, hiçbir devrede Allah’a yakıştıramamış olduğum o muhteşem despotluğa ve gaddarlığa rağmen belki de hayatın gerçek rengini bulabilecektim.


İslam ve Kuran sonuç olarak bana hayatla ilgili, kendi bildiğim gerçeklerden başka bir gerçek daha gösteremediği gibi, bir çok doğruyu da göz göre göre silmeye, yerine aklımla kavgalı, sözde  gerçekler koymaya başladı. Kuran zaten her şeye yetmiyordu. Bu alanlar için hadisler, sünnetler ve ulema görüşleri, fetvalar vardı. Tabi, bunlar Allah sözü değildi ama dinin büyük oranda bunlarla şekillendiğini, varlığını sürdürebildiğini gördüm. Ulemanın bilgilerinden yararlanmaya başladığımda Kuran’ın nasıl bir karabasan olduğunu daha iyi anlamaya başladım.

           (

Kâfirûn.6: Sizin dininiz size, benim dinim bana).


 (Bakara.256: Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.)


Bu ayetler, genellikle Kuran’ın hoşgörüsünü anlatmak, dinde zorlama olmadığını anlatmak, dolayısıyla çağdaş ve hoşgörülü bir din olduğunu vurgulamak için sıklıkla kullanılır. Kuran böyle der ama inanmayanlara, inkar edenlere sayar, söver. Bu hoşgörü yayan ayetlerin hükmünü yerlere vurur.


(Enbiyâ.98 : Hiç şüphesiz siz ve Allah’tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız.)


(En'âm.74 : Hani İbrahim babası Âzer’e, “Sen putları ilah mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.)


(Mâide.51 : Ey inananlar! yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğruya iletmez.)


(Ahkâf.5 : Kim, Allah’ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapıktır? Oysa onlar, bunların tapınmalarından habersizdirler.)


Kuran, bu ithamları ve suçlamaları yapmakla yetinmez, kuşkusuz müslümanlar bunu iyi bilirler. Allah Kuran’da, kendisine ve peygamberine inanmayanlara, şirk koşanlara, inkarcılara öldükten sonra neler yapacağını cehennemle ilgili ayetlerde anlatmıştır. “Sizin dininiz size, benim dinim bana, dinde zorlama yoktur” diyen bir bakış açısının, sonra da kendi dinine inanmayanlar, putperestler, yahudiler ve hristiyanlar için bu gibi ithamlarla suçlayıcı olması ve korkunç cezalar biçer hale dönüşmesi tutarlılık adına son derece olumsuz bir durumdur.  


Allah, ya hoşgörülü ve kullarının zayıflıklarından haberdardır ya da bundan haberdar değildir ya da olsa bile acımasızca aldırmazdır ve kendine inanmayanlara büyük kin besler, intikam alır. Bu birbiriyle çelişen ayetlerden, bu çelişkili durum ortaya çıkmaktadır. Bu durumda din uleması, hemen “sen anlamazsın, orada kastedilen şudur, budur, Arapçanın şu harfi böyle yazılırsa bu olur, öyle yazılmazsa böyle olur...” diye, Allah’ın, “anlayasınız diye apaçık bir kitap olarak gönderdik” dediği Kuran’ı anlayamadığımızı, açıklayacaklarını söylemeye başlarlar. Onlara göre Allah söylemek istediğini tam olarak anlatamamıştır, onların açıklamasına ihtiyaç duymaktadır. Ya da Allah, burada yanlış anlaşılacak biçimde söz söylemiştir, yani söyleyeceği şeyi söylemeyi becerememiştir, doğrusu “şudur”... Bunu böyle söylediğinizde de, “haşa, asla, ne demek, sen çarpıtıyorsun, vs...” diye sayar ve size sövmeye başlarlar. Bu klasik olarak böyle gelişir. Size tatmin edici ve aklı başında bir yanıt veremez, Kuran’ın yanlışını düzeltmeye girişir ve size çok fena kızarlar.


Bu husus, Kuran’da aklımı karıştıran her konuda aynen bu şekilde gerçekleşmiştir. Her biri düzeltilmeye, çevrilmeye, anlamadığım anlatılmaya çalışılmıştır ve sonuç olarak Kuran’ın Allah sözü olduğuna inanan ve yanlış olamayacağını düşünen, bunu da Allah’ın bizzat taahhüdünü vermesine dayanarak savunan birisine, yani bana, asla anlatamamışlardır. Ben Allah’a ve Kuran’ın onun sözleri olduğuna inanıyordum ve kullardan art niyetli ya da iyi niyetli ama dediğinin ne anlama geldiğini anlamaktan aciz hiç bir ulema, hacı, hoca beni aksine ikna edemezdi.



Make a Free Website with Yola.