Çok değer verdiğim mektubunu merakla ve özlemle okudum.
Kuran’ın
hitabet gücü konusunda tahmin edersin ki anlaşamayız. Lirik olmasına
ise bir itirazım yok, çünkü bir şair tarafından yazılmış olduğu için bu
son derece normal ve beklenen bir durum. Ben, belki de Arapça
bilmediğim için Kuran’a atfedilen bu “şiirsel olma” veya “lirik olma”
özelliklerini asla hissetmedim (inançlı olduğum zamanlarda da) ama onun
bir şair tarafından yazılmış olma olasılığı çok büyük olduğu için, bu
özelliklere sahip olabileceğini kabul ediyorum.
İlk
belirttiğin özelliğe gelince; Kuran’ın hitabet gücü derken, güçlü
hitabetin ne olduğu konusunda görüş birliğinin bulunması önşart
olmalıdır diye düşünüyorum. Bana göre Kuran, güçlü bir hitabete değil,
güçlü bir tehdit, korkutma, tartaklama ve şiddet eylemlerine teşvik
etme özelliklerine sahip. Bu özellikleri vurgulayıcı olduğu için,
insanları bu “otoriter amir” kimliğiyle etkilediği ve dediğini ister
istemez yapmaya mecbur kıldığı için güçlü bir hitabeti olduğunu
söylüyorsan, bu şartlar kapsamında olmak kaydıyla haklısın. Kuran ne
kadar yumuşak gösterilmeye çalışılırsa çalışılsın, ne kadar sevecen,
insancıl, sevgi dolu olduğu iddia edilirse edilsin, Tanrı’dan beklenen
bu sevgi ve hoşgörü, ancak ve ancak belli (hem de çok katı) kuralları
yerine getirmek şartıyla ve ancak öldükten sonrası için vaadedilir
şeyler olarak mevcuttur. Kuran’da inanmayanlar için edilen hakaret dolu
sözler ve onlar için vaadedilen işkenceler de gözönündedir. Bunların
varlığı inkar edilemeyeceğine göre, bu durum şartlarının dışında
düşünmemek kaydıyla; evet, Kuran hitabet gücü olan bir kitaptır
denebilir.
Muhammet’in,
kendini ve Kuran’ı eleştiren şiirler yazan şairleri lanetlediğini ve
şairliği aşağıladığını biliyorsundur herhalde. Kendisini hicveden
şairlerden Kab Ibn-i Eşref'i öldürtüpte adamın kesik başı önüne
getirildiğinde sevinçle diz çöküp Tanrı'ya şükürler ettiğini,
şair'lerin "yalancı" ve "şaşkın" kişiler olduklarını anlatmak üzere
Kur'an' dan ayetler okuduğunu (Şu’ara 224 : Şairlere ise haddi aşan
azgınlar uyarlar. Şu’ara 225,226 : Görmez misin ki onlar, her vadide
şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler) herhalde
biliyorsundur. Yine bu dogrultuda olmak üzere Muhammed'in de şairler
hakkinda: "Benim, Tanrı'nın mahlukları arasında en ziyade nefret
ettiğim kimseler şairler ve mecnunlardır" şeklinde konuştuğunu ve
müslüman kişilere şiirle meşgul olmamaları için "Sizden birinin
karnının içi şiir dolmaktansa irin dolması hayırlıdır" şeklinde uyarıda
bulunduğunu duymuş olmalısın. Bunun yanısıra, genellikle vezinli ve
kafiyeli şekilde yazılmış olan Kuran'ı "şiir" niteliğinde saymaz, ve
yine genellikle vezinli ve kafiyeli şekilde konuşan Muhammet, kendini
şair saymaz. Bunu yaparken Kuran'ın şair sözü olmadığına dair hükümler
sergiler. (Hakka 40-42 : Kur'an serefli bir elçi'nin getirdigi sözdür;
o şair sözü değildir... Kahin sözü de değildir) seklindeki ayeti
gösterir. Muhammed'in şair olmadiğina ve şiir yazmasını bilmediğine
dair yine Kur'an'dan başka ayetler gösterilir. Nedendir bu kadar
gocunmak? Kuran gerçekten bir şair sözü değil de Allah’ın kelamı olsa,
kullarından şairleri düşman edinecek kadar hassaslaşması gerekir mi
Tanrı’nın? Neden bu rakipler marangozlar değil, çiftçiler değil de
şairler?
Yoksa şairlerin bir özelliği yok da, asıl düşman
sanatçılar mıdır? Malum, sanata tükürmek sünnettir –ki Ankaralıların
sanat laması bir Belediye Başkanları vardır, kendisi müslüman bir
partinin Belediye Başkanıdır, yani örnek bir müslüman olmak
durumundadır ve (herhalde sünnetten sayılıyor olmalıdır ki) sanata
tükürmeye bayılır. Yoksa neden tükürsün, değil mi?
Neyse, mizaha konu olmayı zorla başaranları ve mizahı bir kenara atıp konuya döneyim.
Kuran'ı
okumaya başladığına sevindim. Sen önceden buna pek ilgi göstermezdin,
sadece başkalarından duyduğun Kuran'a inanırdın. Kuran'ı okumak ve
anlamak, neye inandığının bilincine varmaktır. İslamın baş yapıtı ve
Anayasası Kuran'ı anlayarak okumak, bence her inançlı müslümanın
görevidir. Bunun bir çok da yararları vardır, umarım bunlardan sende
kazanırsın (bu söylediklerim sana kendimle çeliştiğim zannını verebilir
ama öyle değil, zaman içinde daha çok şeyler duyarsın benden,
şaşırırsın).
Kuran’ı
okurken izlediğin yöntem senin tercihindir elbette. Onun çeşitli hitap
biçimlerini anlamaya çalışıp, belli kategorilere oturtup, o şekilde
okumak belki daha iyi yorum yapmaya, belki bazı ifadeleri yumuşatmaya
veya okuyan tarafından daha hoşgörü ile algılanmaya yardım edici bir
yöntem olabilir. Yalnız şunu hatırlamanda yarar var. Bu yaptığın asla
islami değil. İslami olmaktan ne kastettiğimi sorabilirsin, çünkü daha
önce konuştuğumuz bir konu dolayısıyla sana
“hangi islamdan bahsediyorsun” diye sormuştum. Benim kastettiğim,
Kuran’ı, sünneti, hadisleri ve “büyük adam” oldukları oybirliği ile kabul edilmiş zevatı, dinin vazgeçilemez ve reddedilemez kaynakları olarak kabuleden
islami görüştür. Bugün insanların, özellikle de düşünme yetisi günah
olduğu için köreltilmiş cahil ya da okumuş-da-cahil insanların çok
büyük bir kısmını etkileyen ve etkisi altında tutan islam, bunların
islamıdır. Sonra o da kendi içinde çeşitlenir, bölünür, serpilir,
hepsinin kendi inananı kendininkine islam der, kendine de müslüman...
Ama birbirleri ile bile kanlı bıçaklıdırlar, islamın sunduğu rantı
paylaşmak konusunda... Onun için, sen elbette kendini müslüman olarak
niteliyor ve aklının ışığına duyduğun güvenle ve islamı yorumladığın
biçimin verdiği rahatlıkla, kendine bir Kuran okuma ve anlama yöntemi
bulmuş ve uyguluyorsun. Sakın yanlış anlama, ben bunu eleştiriyor falan
değilim. Sadece, senin müslüman yaklaşımının, diğer birçokları arasında
yadırganan ve hatta zaman zaman “kafir” olmakla bile itham
edilebileceğin bir tarz. Çünkü sen Kuran’ı anlayamazsın. Onu sana
anlatacak bir “mürşit” bulmak ve ondan öğrenmek zorundasın. Kuran, her
kelimesinde binbir farklı anlam taşıyan Allah eseri bir yaratıktır ki,
onu anlamak herkesin harcı değildir, ilim gerektirir. Dolayısıyla,
senin tarzın sana
Kuran’ı çok iyi tarif ediyordur ama ne diğer müslümanlara ne de
–elbette- inançsız olanlara herhangi olumlu bir katkı sağlamaz. Kendi
adıma şunu söyleyeyim; eğer müslümanlar içinde kalıp yaşayacaksam, o müslümanların senin gibi olanlarını çoktan tercih ederim. Sen
de Kuran’ın bu anlaşılmazlığına, kapalı olarak yorumlanmasına karşısın,
biliyorum ama bugün islam denen din ve o dinin hakimi olan hacı hoca
takımı yani “ruhban” sınıf (bu kelimeyi bilerek, özellikle ve
vurgulayarak kullanıyorum) bu işin tarifini böyle yapıyor. Bazen açık
açık böyle söylüyor, bazen gizlemeye çalışarak söylüyor ama kendi
rantlarının biricik kaynağı Kuran satıcılığını asla bırakmaya niyetli
görünmüyorlar. Ve de.... İslam, bu! Bunların söyledikleri, İslam! E,
Kuran da ortada.
Kuran’ı nasıl yorumladığın, nasıl okuduğun ve
nasıl anladığın, bunları yaparkenki yöntemin, benim İslam'a ve Kuran’a
bakışımı etkilemiyor ve değiştirmiyor. Zaten bunun aksi de düşünülemez,
çünkü ben bugünkü fikirlerime, akşamdan sabaha gelmedim. Bir ömrün
hesaplaşması, irdelemesi ve araştırması var arkasında. Ama, senin bu
bakış açın, inan seni herhangi bir müslümandan farklı bir yere
oturtuyor. Ben asla senden ya da başka bir barışçıl, fikirlere inançlı
ve inançlara saygılı bir müslümandan rahatsızlık duymam. Çünkü o,
saygıdeğer bir inançlıdır sadece. Benim babam da saygıdeğer bir
insandı, inançlıydı ve saygıdeğer bir inançlıydı. Allah’a inanırdı ama
kendini ne Allah yerine ne de onun elçisi yerine koyardı (şimdi
müslümanların büyük bir çoğunluğunun yaptığının tersine). Eğer
bir müslüman inancını kutsal sayıyor ve başkalarının da saygılı
olmasını istiyorsa, önce kendisi saygılı olmak zorunda. Çünkü kendi
inancının çok büyük bir açığı var. Kutsal dediği ve asla
değişmeyeceğini söylediği kitap, diğer inançlara (kendi söylediğine
inanmayanlar) hakaretler içeriyor. Diyelim ki ben putperestim. İnanç
değil mi? Olamaz mı? Peki senin dininin putperestlere ettiğini kim etti
başka? Onun için, İslam inançlısı olmayan biri, Kuran’daki bu küfürleri
de hoşgörü ile gözardı etmeye razı olabilir, ta ki bir müslüman, bütün
bunların üstüne üstlük bir de kendi ağzıyla küfretmesin.