BENİMLE KONUŞTU !
08.03.2007 gecesi saat 23:20. Balıkesir çıkışından İzmir tabelası yönüne döndüğümde, radyoda dinlediğim istasyon birden kesildi. Radyonun otomatik arama tuşuna bastım. Uzun yolda, özellikle yerel radyoları yakalamayı umarım, çünkü geçtiğim bölgenin radyosunu dinlemek çok hoşuma gider. Değişik yayın anlayışları, değişik ilgi alanları ve değişik problemleri olan insanlar vardır o yerel radyo kanallarında. Severim. Radyonun ekranında dönen rakamlar, 98.35 frekansında durdu. Ama yayın yoktu. Sonra olağandan çok daha hızlı bir biçimde dönmeye başladılar ve RDS ekranında S77V )- HV77V yazısı göründü. Arama düğmesine peşpeşe birkaç kere daha bastım ama ekran değişmedi. Ne olduğunu anlamaya ve bu arada gözümü yoldan ayırmamaya çalışırken, hoparlörlerden çok yumuşak, çok hafif ekolu, güven veren bir erkek sesi yükseldi. Kadın olsaydım, bu sesten etkilenmemem zor olurdu herhalde. O ses ile aramızda birtakım konuşmalar geçti. O konuşmalar hatırladığım kadarıyla şöyleydi:
ses - Merhaba pergel.
pergel - ????
ses - Merhaba dedim, pergel.
pergel - ee..., merhaba?
ses - Yaratan Rabbinin adıyla okudun mu?
pergel - Neyi?
ses - ???? (bir süre sessizlik) Emirlerimi tabii...
pergel - Sen kimsin?
ses - Ben, Alemlerin Rabbi olan, insanı alaktan yaratan Allah’ım.
pergel - ????
ses - Okudun mu?
pergel - Senin Allah olduğunu nereden bileyim? Sen bir şekilde radyo frekansından sesini bana ulaştıran birisin. Arkadaki arabadan yayın yapıyor bile olabilirsin. Böyle bir teknolojiyi herhangi bir Japon pazarından 40-50 liraya satın alabilirsin ve sesini bana radyomdan ulaştırabilirsin. Bu çok kolay. Dalga geçecek adam mı arıyorsun?
ses - Bunu herkes yapabilir mi?
pergel - Elbette.
ses - O zaman şöyle bir şey yapalım; radyonun ekranında gördüğün yazıyı aklında tut, seni cepten arayacağım.
Ekrana tekrar baktım, yazanları aklımda tutmak için iyice zorladım kendimi. Çok kısa süre sonra telefonum çalmaya başladı. Ekranda arayan: S77V )- HV77V yazıyordu. Bu yazı İbranice gibi göründü bir an. Yoksa arayan Yahudi tanrısı Yahve miydi? Eller serbest donanımı olduğu için, arabayı kullanırken telefonun yeşil tuşuna basarak “alo” dedim.
ses- Merhaba pergel.
pergel- Merhaba.
ses- Şimdi inandın mı benim Allah olduğuma?
pergel- Neden inanmam gerekiyor?
ses- Senin söylediğin o teknolojik donanımdan aramadığımı ispatlamak için, seni telefonundan aradım.
Bu andan itibaren ilginç bir durumla karşıkarşıya olduğum ve bunu kaydetmem gerektiği düşüncesine kapıldım ve telefonun ses kayıt tuşuna basarak, konuşmayı kaydetmeye başladım. Bundan sonra okuyacaklarınızı tam olarak kayıttan deşifre ederek yazıyorum.
pergel- Benim telefonumu bilen yüzlerce kişi var. Bunun yanısıra yanlış ya da tesadüfi numara çevirerek bana ulaşabilecek milyonlarca insan var.
ses- Ben senin hakkında her şeyi bilirim.
pergel- Mesela?
ses- pergel, internette kullandığın bir takma isim. Gerçek adın ve soyadın ........ ...... doğum yerin .......... doğum tarihin .......... anne ve babanın adı ......... evlisin, çocuğun var. Samimi ve dürüst, kendi halinde bir müslümanken, şimdi ateist oldun.
pergel- Bunları bilen onlarca insan var. Ayrıca en son söylediğin yanlış. Ateist değilim ben. Agnostikim.
ses- Farketmez. Allah’ı inkar etmek, münkir olmaktır, küfürdür. Sen kafirsin. Kafirin adının ne olduğu hiç mühim değildir.
pergel- Tanrının adının ne olduğu önemli midir?
ses- Benim 99 ismim vardır.
pergel- Ben o isimlerden bahsetmiyorum. Tanrı olarak, sana Allah denmesinin ya da Zeus denmesinin ya da Yahve denmesinin ya da Baba denmesinin önemi var mıdır?
ses- Elbette vardır, bütün o uydurma isimleri reddederim. Benim ismim Allahtır.
pergel- Ben de ateist, kafir, münkir, ıvır zıvır ve bilumum arapça tamlamalı saçma sapan isimleri reddederim. Ben, agnostikim.
ses- Bana iman etmeyen ve islamı kabul etmeyen herkes münkir ve kafirdir, onları cehennemimde azapların en büyüğü ile ağırlayacağım.
pergel- Ben bunu Muhammet’in uydurduğunu düşünüyordum. Sen gerçekten Allahsın galiba?
ses- Elbette. Şüphe edenler ne büyük sapkınlık içindedirler. Onları büyük bir azap beklemektedir.
pergel- Kuran’ın senin sözlerin olduğunu ve bu yüzden değişmeyeceğini söylerler. Doğruymuş. Çünkü 1425 yıldır sende de hiç bir gelişme olmamış. Hala aynı şeyleri, aynı tarzda söyleyip duruyorsun. İnsanlar bile gelişip değişiyorlar. Gücü her şeye yettiği söylenen Allah neden bu yeteneği gösteremiyor?
ses- Ben mükemmelim ve değişmeye ihtiyacım yoktur.
pergel- Değişmeye ihtiyacın olmadığı senin saçma bir zannın. Demin yaptığın ve bunun senin tanrı olduğunu kanıtlayacağını sandığın şeyi, insanların teknoloji sayesinde yapabildiklerini öğrendin. Bu, öğrenmek işlevi, senin insansı olduğunu, bir tanrının olması beklendiği kadar mükemmel olmadığını gösteriyor. Benimle şu anda konuşan sen, bir insansın.
ses- Sen ne inatçı bir akılsızsın!
pergel- Hop! İster Allah ol, ister başka bir şey, bana hakaret etmen, benim de sana hakaret etme hakkını verir bana. Emin ol, 1425 yıldır çok şey değişti, senden çok daha yaratıcı bir şekilde hakaret edebilirim.
ses- (uzun bir sessizlikten sonra) Benim Allah olduğumu kabul et, o zaman güzel güzel konuşuruz. Seni affederim.
Bu sözleri işitince, nedense konuştuğum kişinin ya gerçekten Allah, ya da Muhammet’in ruhu olduğuna kanaat getirdim. Gülümsedim.
pergel- Peki, senin yani benimle şu anda konuşanın, Araplara tanrı olan Allah olduğunu kabul ediyorum.
Allah- Ben alemlerin Rabbi olan yüce Allahım!
O anda içimden “yemin et” demek geldi ama ona buna, taşa toprağa yemin edeceğini düşününce vaz geçtim.
pergel- Bu senin iddian. Aynını bir sürü tanrı iddia etmiştir, istesem ben de kendim için söyleyebilirim.
Allah- Allah’tan başka tanrı yoktur.
pergel- Sen Allah değil misin?
Allah- Evet!
pergel- Neden kendinden üçüncü tekil şahıs kipiyle söz ediyorsun?
Allah- Arapçadan kalma alışkanlık. Arapça çok üstün ve gelişmiş bir dildir.
pergel- Evet, kıvırtma yetenekleri çok gelişmiştir. Aynı kelimenin bir sürü anlamı vardır, duruma göre istediğini kullanırsın.
Allah- Bu konuda haklısın. Muhammet bunu çok istismar etti, hala da müslümanlar devam ediyor. Kimi bilerek, kimi bilmeyerek.
pergel- Ne dedin? Muhammet istismar mı etti?
Allah- Evet, Muhammet beni istismar etti.
pergel- İnanamıyorum. Sen, alemlerin Rabbi ve yaratıcısı olduğunu söyleyen sen, bir bedevi tarafından istismar edildiğini mi söylüyorsun?
Allah- Ben ona peygamberlik verdim, bu doğru. Ona vahiy yoluyla seslendim. İnsanlara beni anlatması, bana ibadet etmeleri için onları uyarması konusunda ilham ve görev verdim.
(Burada uzunca süren bir sessizlik var.)
pergel- Devam et, sonra?
Allah- Bundan söz etmek istemiyorum. Sonuç olarak ben alemlerin Rabbi olan Allah’ım ve sen de dahil, bütün yarattıklarımın beni anması ve tesbih etmesini diliyorum. Benim isteklerime ve emirlerime karşı gelen, cehennemin ebedi azabını tadacaktır.
pergel- Sayın Allah, yine uçmaya başladın. Bu söylediklerini bana kanıtlayacak hiç bir şey göremediğin için müslümanken agnostik oldum. Sen hala aynı söylemlere devam ediyorsun. Bunlar bana bir şey ifade etmiyor. Alemleri yarattığını söyleyip duruyorsun ama benimle konuşmak için bile insanoğlunun icat ettiği teknolojiyi kullanıyorsun. Ne oldu senin vahiy yöntemine? Çalışmıyor mu artık?
Allah- Vahiy yalnızca peygamberler içindir.
pergel- Zaten vahiy yönteminin pek iyi çalışan bir şey olmadığını da tam itiraf ediyordun ki, konuyu değiştirdin.
Allah- Ben, her şeye gücü yetenim.
pergel- Yine kip değiştirdin. Bu sefer birinci tekil şahıssın.
Allah- Arapça çok çok üstün ve gelişmiş bir dildir.
pergel- Bunu az önce yine söylemiştin ama ben aynı yanıtı vermeyeyim sana bari.
Allah- Ey kulum sen neden bana iman etmekten vaz geçtin?
pergel- Önce anlaşalım; ben senin kulun değilim.
Allah- Elbette seni biz yarattık, bir alak’tan...
pergel- Bu sefer de birinci çoğul şahıs oldun ve bu alak’ın ne menem bir şey olduğu Arapça’nın o muhteşem kıvırtkanlığına rağmen 1425 yıldır hala anlaşılamadı.
Allah- Alak; asılıp sallanan bir şeydir.
pergel- Yani?
Allah- Yani asılıyor ve sallanıyor.
pergel- Maymun? İdam mahkumu? Çamaşır? Telgraf teline takılmış uçurtma? Elektrik teline çarpılmış karga? Ne?
Allah- Hac Sûresinin 5 . Ayetinde: “Ey insanlar! Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe içindeyseniz hiç şüphesiz biz sizi topraktan, sonra az bir sudan, sonra bir “alak”dan, sonra da yaratılışı belli belirsiz bir “mudga”dan yarattık ki size apaçık anlatalım” demişizdir.
pergel- İnsanları neden yarattığına artık bir karar verdin mi?
Allah- Alak’tan.
pergel- Peki toprak, su, mudga ne oluyor?
Allah- Onlar Muhammet’in ayeti hatırlayamadığından, uydurup ekledikleridir.
pergel- Ama aslı “alak” yani...
Allah- Evet.
pergel- Alak ne?
Allah- Asılıp sallanan bir şey ama maymun değil.
Birden içimden kabaran kahkaha atma isteğini bastırmak için dudaklarımı ısırırken, bir süre sessizlik oldu.
Allah- İkna oldun herhalde?
pergel- Olmadım elbette. Sen, 1425 yıl önceki Araplara mı hitap ettiğini zannediyorsun şimdi? Çok şey değişti, bilim gelişti, felsefe gelişti, insanlar “bilmek” sayesinde özgür düşünebilmeyi de öğrendiler. Sen ki 1425 yıl önceki bir Arap bedevisini bile tam olarak ikna edememişsin, Muhammet’ten şikayetçisin, bunca yıl sonra 21. yüzyıl insanını aynı söylemlerle ikna edeceğini mi düşünüyorsun?
Allah- Ne yapmalıyım peki?
pergel- Bana mı soruyorsun? Sen her şeyi bilen değil misin? Bunun yanıtını bilmiyor musun?
Allah- Elbette, ben her şeyi bilen, her olanı en güzel şekilde olduranım.
pergel- Senin problemin bu olsa gerek. Bir çeşit megalomansın. Her şeyi sen yapmış olsan bile, hiç de en güzel şekilde yapamamışsın.
Allah- Seni en mükemmel şekilde ben yaratmadım mı?
pergel- Beni senin yarattığını bir an için kabul edersek, hiç de mükemmel bir şekilde yaratamadığın apaçık ortada. Ben ve insanoğlu, mükemmel olmayı bir tarafa bırak, orta halli bir “iyi” kelimesiyle bile tarif edilmeyi hakedemeyiz.
Allah- Nedenmiş o?
pergel- Mükemmel olsaydık, hastalanmazdık, yaşlanmazdık, hatta ölmememiz gerekirdi. İnsanların aptallıkları yüzünden dünya çok kötü yönetiliyor, her geçen gün yaşanmaz hale geliyor. İnsanlar mükemmel yaratılmış olsalardı, kendi yaşam ortamlarını bu derece yaşanmaz hale getirecek kadar aptal olmamaları gerekirdi. Birbirlerini para için hatta hiç için öldürüyor, sömürüyor olmamaları gerekirdi. Daha işin dinler tarafına değinmiyorum bile...
Allah- Nesi varmış dinlerin?
pergel- İnsanların mükemmel olmadıklarının en güzel ortaya çıktığı noktadır dinler. İnsanlar güçsüz, korumasız ve çaresiz hissettikleri için, kendilerini emanet edecekleri güçlü koruyucular bulmak zorunda kalmışlar. Bu dünya üzerindeki insanlara sığınılamayacağına göre, doğa üstü birtakım güçlere gerek olmuş ve tanrılar, dinler ortaya çıkmış. Yani senin atalarını, insanlar çaresizliklerinin çaresi olarak yaratmışlar. Sen de bu yaratım sürecinin sonlarında bir yerdeki tanrılardan en acımasızı olan Allahsın...
Allah- Yalanı, ancak Allah’ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir.
pergel- Bana yalancı diyorsun yani...
Allah- Evet, sen yalan söylüyorsun. Beni uydurma tanrılarla bir tutuyorsun. Oysa, işte seninle konuşuyorum. Hala bana inanmayacak mısın?
pergel- Şimdi, önce seninle bir anlaşma yapalım ki, bu konuşmamızı sürdürebilelim. Bana 1425 yıl önce muhatap olduğun Arap bedevisi muamelesi yapma. Ben ve bu çağın bir çok insanı masallarla avutulmaktan, ucuz korkutma ve etkileme yöntemlerinden hoşlanmıyoruz. Onun için, bana bedevi muamelesi yapma ki, seninle konuşmamız seviyeli bir biçimde sürsün. Yoksa sen bana emretmeye uğraşan, ben de seni takmayan konumumuzu sürdürür gideriz, ben İzmir’e varırım ama konuşma bir yere varmaz.
Allah- Anladım, senin ve çağdaşın bazı insanların burnu çok büyümüş. Sana Arap’tan farklı yaklaşacağım, anlaştık. Şimdi soruma cevap ver, bana inanmıyor musun?
pergel- Sana inanmaktan kastettiğimiz senin Allah olduğuna inanmaksa, bunu kabul ettiğimi söylemiştim en başta. Evet senin, benimle konuşanın Allah olduğuna inanıyorum.
Allah- Öyleyse söylediklerime neden inanmıyorsun?
pergel- Söylediklerinin tek tanığı sensin. Yani, söylediklerini uyduruyor olma olasılığın var. Alemleri yaratan Rab olduğunu söylüyorsun. Seni alemleri yaratırken gören var mı? Her şeyi en mükemmel biçimde yarattığını söylüyorsun. Ben dünya üzerinde bunca yıldır yaşıyorum ve mükemmel hiç bir şeye rastlamadım henüz. Herşeyin senin izninle ve arzunla hareket ettiğini iddia ediyorsun ama ben, her şeyin fizik kanunlarına göre hareket ettiğini gözlemliyorum. Daha fizik kanunlarının tersine hareket eden hiç bir şeye tanık olmadım.
Allah- Fizik kanunlarını da ben yarattım.
pergel- Buna da şahitlik edecek biri olduğunu sanmıyorum ama doğru kabul edersek, her şeyin fizik kanunlarına göre hareket ettiğini onaylarsın değil mi?
Allah- Elbette, onları da ben yarattım çünkü.
pergel- Her şeyin fizik kanunlarına göre hareket ettiğini söylüyorsun ama her şeyin senin izninle ve arzunla hareket ettiğini de söylüyorsun. O zaman ya sen fizik kanunlarısın ya da fizik kanunları sensin, yani Allah...
Allah- Fizik kanunlarını da ben yarattığım ve her şey de o kanunlara göre hareket ettiği için öyle diyorum. Tabii ki fizik kanunları Allah değil.
pergel- O zaman senin arzuna göre hareket etmeleri diye bir şey olamaz. Sen, fizik kanunlarını yarattın ve her şeyin ona göre hareket etmesine izin verdin, düzeni kurdun. O zaman senin arzuna göre hareket edemezler. Sen, onların fizik kanunlarına göre hareket etmemelerini arzu edersen buna uyamazlar. Çünkü uyarlarsa, senin izin verdiğin düzenin dışına çıkmış olurlar.
Allah- Orada “benim arzum ve iznim olmadan” hiç bir şeyin olamayacağını söylerken, izin vermeyi arzu etmiş olduğumu söylüyorum aslında.
pergel- Seninle anlaşma yapmıştık, bana Arap muamelesi yapmayacaktın. Üstelik Arapça da konuşmuyoruz. Doğru ve düzgün olalım lütfen. Dediysen, dedin. Neden anlamı saptırmaya uğraşıyorsun?
Allah- Tamam. Eski alışkanlık işte. Müslümanlarla bu işler kolay oluyor. Siz kafirler amma inatçıymışsınız.
pergel- Bana kafir, münkir, mürted, sapık, hayvan, odun, deve, eşek gibi Kuran’da sıraladığın hakaret kelimeleriyle de hitap etme. Alışkanlıklarından sıyrılmayacak, devrin değiştiğini anlamayacaksan neden konuşayım seninle? Ben özgür bir bireyim, benim varlığıma saygılı olmayacaksan konuşmasak daha iyi.
Allah- Kuran’daki her kelimeyi benim üzerime atmaktan vazgeç. Bu ayrı bir konu, neyse.Şimdilik senin dediklerine uyacağım bu konuşmanın sürmesi için... ama seni bekleyen asıl hayattaki sonsuz ızdırapları hatırlatırım.
pergel- İşler istediğin gibi gitmeyince hep tehdit mi edersin?
Allah- Siz insanlar başka dilden anlamazsınız.
pergel- Bizi sen yaratmamış mıydın? Daha düzgün ve kendi “arzularına” göre yaratamaz mıydın?
Allah- Sizi imtihan etmek için böyle yarattım.
pergel- O zaman neden şikayet ediyorsun? Sen böyle yaratmışsın işte...
Allah- Evet de, var işte bilmediğin şeyler, kul Allahın her işine karışmaz.
pergel- Neymiş o bilmediğim şeyler, şu ikide bir geveleyip de ağzından çıkartamadığın bakla Muhammetle mi ilgili?
Allah- Evet, öyle sayılır. Siz, benim onu kayırdığımı, torpil geçtiğimi, onun arzularına ve ihtiyaçlarına göre ayet gönderdiğimi zannederiniz ama siz yanılanlardansınız.
pergel- O ayetleri sen göndermedin mi?
Allah- Hepsini değil. Elbet biz her şeyi en iyi bileniz.
pergel- Benimle Arapla konuştuğun gibi konuşmamanı istemiştim. Belki de onunla da böyle garip konuştuğun için seni tam anlayamamıştır, anlaşmazlığınız bundan kaynaklanıyor olamaz mı?
Allah- Bildiğin gibi değil o konu. Geç bunu, gerekli görürsem sonra anlatırım.
pergel- Şu sınav meselesine gelelim o zaman.
Allah- Bu dünya bir imtihan yeridir.
pergel- ...diyorsun ama kurallar belli değil. Sınavı kimin geçtiği, kimin geçemediği belli değil. Sonuç senin iki dudağının arasında. Senin bütün dediklerini yapsa da bir kulunu cehenneme atabilirsin, çok kötü bir insanı affedebilirsin de... Sana kalmış, keyfine kalmış. Buna sınav denir mi?
Allah- Göklerdeki her şey ve yerdeki her şey Allah’ındır. O dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder.
pergel- Ben de bunu diyorum işte. O zaman sınava ne gerek var? Sen sonunda dilediğine dilediğini yapacakmışsın. Sınav neye yarıyor?
Allah- İmtihan, sonradan bana sitem etmeyesiniz, kendi hatalarınızı kendiniz göresiniz diyedir.
pergel- Kuralları sen koyuyorsun, hataları belirtiyorsun ama hata yapan yapmayan farketmiyor ki, dilediğini affediyorsun, dilediğini cezalandırıyorsun. Tekrar soruyorum; sınav neden?
Allah- Canım ister imtihan yaparım, istemezse yapmam. Ben Allahım!
pergel- Sesimiz yükselmeye başladı?
Allah- Benim hiddetim korkunçtur, celalim yakıcıdır.
pergel- Tehdite de başladık?
Allah- İmtihan konusunda ikna olmadığın anlaşılıyor. Zaten sen hangi konuda ikna oldun şimdiye kadar?
pergel- Hep şu düşünce ve umutla yaşadım. Belki İslamın Allahı ve gönderdikleri, söyledikleri ve yaptıkları gerçektir, doğrudur, iyi ve düzgün şeylerdir de, bu müslümanlar bunları anlatmayı başaramıyorlardır. Umarım birgün Allahla karşılaşırım ve beni o ikna eder...
Allah- İşte karşındayım.
pergel- İyi de, ikna edebilmekten çok uzaksın. Müslüman kullarından bir kelime ötede bir şey söylediğin yok. Bizi neden sınava tabi tuttuğunun mantıklı, akla yatan bir açıklaması yok. Ortada bir sınav yok ama sen var diyorsun ve onu gösteremiyorsun. Sınav varsa, sınavın kuralları olur, sınav sonucunu sadece sınava girenin bilgi, beceri ve başarı oranı belirler. Senin sınav dediğin şeyde bunlar yok. Sonuç senin kararına bağlı. Sen istediğini affedersin, istediğine azap edersin. İyi, oldu. Yüce Rabbim, çok adaletlisin.
Allah- Eskiden insanlar, bir şey söylediğim zaman tartışmazlar, fazla kurcalamazlar ve kabul ederlerdi. Bu acaba Muhammet’in ikna gücünden mi kaynaklanıyordu?
pergel- Muhammetin bir takım yetenekleri olduğu tartışılmaz. Bir de şu var ki; devir değişti. İnsanlar daha bilgili, daha akıllı, daha tecrübeli. Hem geçmiş kuşakların bilgisi birikiyor, hem bilim, felsefe, sosyoloji hızla gelişmeler gösteriyor, hem de bilgiye ulaşmak çocuk oyuncağı artık... O yüzden insanlar daha seçici, daha kuşkulu, daha kıyaslayıcı ve araştırıcı oldular. Kendilerine söylenene öyle aptal aptal kafa sallamayı bıraktılar epey zamandır. Artık inandırmak için gerçekten inandırıcı olmalısın.
Allah- Bu ne demek?
pergel- Gerçekten inandırıcı olmak, söylediklerinde samimi ve dürüst olmak demektir. Kendin inanırsan, karşındakini de ikna edebilirsin ama gerçek, bilgiye dayanan kanıtların olmalı.
Allah- Ben alemlerin yaratıcısı yüce Allahım. Bilgi de bendedir, ilim de bendendir.
pergel- Bunları hep söylüyorsun. Ondört yüzyıldır söylüyorsun ama bak artık sana ve söylediklerinin doğruluğuna inananlar gittikçe azalıyor. Bilgi ve ilmin sende olduğu doğruysa, insanların bugün bu teknolojiye ve olanaklara kavuşacaklarını da biliyor olmalıydın. Eğer biliyorsan benim söylediklerime neden hala 14 yüzyıl önceki Arap’a söylediklerinle yanıt veriyorsun. Ben artık göğün yedi tane olmadığını ve yakın gökte asılı kandiller olmadığını biliyorum örneğin. Onların yıldızlar olduğundan haberdarım. Beni bu şekilde avutamazsın, ikna edemezsin.
Allah- Biliyorum. Belki inkarcılığının nedeni de budur. Aslında Kuran’ı bir yenilesem, bilgileri güncelleştirsem...
pergel- Bunu her halde yapamazsın. Çünkü islamın son din, Kuran’ın son kitap, Muhammet’in de son peygamber olduğunu söyledin. Hatta Kuran’ın sonsuza kadar bizzat senin korumanda olduğunu ve değişmeyeceğini söyledin.
Allah- Evet. Değişmeyecek. Değiştirmeden, sadece Arapçanın çok anlamlı tamlamalı kelimelerinden yararlanarak değişik yorumlar getirilse Kuran’a?
pergel- Bunu müslümanlar yapıyor ama sadece yine müslüman olanlar inanıyor. Diğerlerine komiklik yapmaktan öte bir şey anlatmıyor. Çünkü her ne kadar müslümanlar bunu yapıyorlarsa da, olaya ateistler kadar gerçekçi yaklaşamıyorlar. Oysa bu yaptıkları, senin ifade etmekte zorluk çektiğin anlatımları izah etmek oluyor. Yani sana zayıflık ve yetersizlik atfetmiş oluyorlar ama çaresizlikten yapıyorlar. Sen kitabında, onu okunsun ve anlaşılsın diye indirdiğini söylüyorsun, onlar anlatamadığın konusunda ısrarlılar. Senin kitabının devri hakikaten bitti.
Allah- Zaten onlara çok kızıyorum. Haklısın, ben ifade yetersizliği mi çekiyorum da apaçık söylediklerimi yorumlarla anlamlandırmaya çalışıyorlar? Bunlar gerçekten hesap gününün azabında pişman olup dolaşacaklardır ama kendilerine göre yorumlayıp değiştirdikleri o ayetlerden fayda bulamayacaklar.
pergel- Sen bilirsin. Yalnız tek suç onların değil. Sen de, 14 yüzyıl önceki Arap’ın kulağına hoş gelen kafiyeleri ve hikayeleri dizdin ama hem değişmeyecek diye emrettin, hem de zamana uymadığı halde insanların ona inanmaları için ısrar ettin. O zavallı müslümanlar ne yapsın? Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık...
Allah- Biz elbet her şeyi en iyi bileniz.
pergel- Bu mu en iyi bildiğin? Ortada bir problem var, çözümün yok, hala en iyi ben bilirim diyorsun. Yaratıcı tanrı olduğunu iddia ediyorsun ama bu duruma bir çözüm bile üretemiyorsun. Sonra hesap gününde sorarım ben diyorsun. Saygınlıktan gittikçe daha çok uzaklaşıyorsun.
Allah- Beni kızdırıyorsun!
pergel- Seni ben davet etmedim sohbete. Neden sohbet etmek istedin? Asıl amacını söyle o zaman. Ona göre konuşalım, sadede gelelim.
Allah- Nedeni bu işte. Sen de dahil, bir sürü insan değil müslüman olmak, müslümanken geri dönüyor, islam sürekli kan kaybediyor. Müslümanlar tüm dünyada nefret edilen, korkulan, tiksinilen cüzzamlılar gibi görülüyorlar. Tehlike kaynağı ve tehdit olarak algılanıyorlar. Ben bunu açıkça görüyorum ve onca emrime rağmen neden insanların doğru yolu görmekte bu kadar gaflet içinde olduklarını anlamlandıramıyorum. Ben onlar için en iyi ve doğru olanı emrettim. Sen bir inkarcısın ve nedenleri en iyi de sen görebilirsin ya da görmüşsündür. Ben elbette senin yanıtlarını şimdiden biliyorum ama kendi iradenle seslendirmeni istiyorum. Neden müslümanlar ve islam böyle bir iflas noktasına sürüklendi? Müdahale etmek istemiyorum çünkü o zaman kurmuş olduğum mükemmel düzenin mükemmelliğine leke sürülmüş olur. Allah mükemmel yaratır, düzeltme yapmaz.
pergel- Seni çok iyi anlıyorum ama sen, islamın neden bu hale geldiğini gerçekten benden mi duymak istiyorsun? Bunun nedenini tam olarak anlayamadım ama sen, her şeyi bilen olduğunu söyleyip durduğuna göre, yine vardır bir bildiğin.
Sen, Muhammet’e tebliğ ettidiğin dini, sonsuza kadar sürecek ve değişmeyecek bir din olarak hazırladın. Sonsuza kadar değişmeyen hiç bir şey olmadığı halde –ki onları da sen yaratmışsan, değişen biçimde yaratmışsın demektir- bu dinin ve kitabın değişmeyeceğini söyledin. İşte asıl dananın kuyruğu burada kopuyor. Değişen zamana, değişen teknolojiye, insanların değişen bilinç, bilgi ve farkındalıklarına rağmen, asla değişmeyeceğini Allah’ın söylediği bir kitap, bir din... Kimi insanlar “bu saçmalıktır, eğer islam bir tanrıdan gelen bir din olsaydı, tanrı böyle bir hata yapmazdı” deyip, islamdan vazgeçtiler. Kimi insanlar aynı şeyi söyleyip ve islamı diğer dinlerle kıyaslayıp, bütün dinlerden vazgeçtiler. Çünkü müslümanların inancına göre o dinler de senin tarafından gönderilmişlerdi.
Allah- Evet, bu çok önemli bir çelişki. Değişen dünyada değişmeyen bir din... Ama bunun nedeni ben değilim.
pergel- Nasıl yani?
Allah- Benim değişmeyeceğini söyleyerek kastettiğim şey, insanların bir daha başka bir dine gereksinim duymayacakları idi. Oysa İslamın tebliği sürecinde olumsuz ve onaylamadığım çok şey oldu. Bütün bunlar o nedenledir. O zaman için bu olumsuzlukların önemi yoktu, zamanın kudret ve güç sahibi olan insanlarının dikkatleri bunlara değil, bu yeni dinden kendilerine nasıl bir çıkar sağlayacaklarına yönelikti. Bu da önemli bir durum değildi, çünkü amaç gerçekleşiyordu.
pergel- Ben, herkese Allah’ın makyevelist olduğunu söylesem, bana hem inananlar hem de inanmayanlar güler.
Allah- Makyavelli denen kulum azapların en büyüğü ile tanışacaktır. Hesap günü hesapların herkesin önüne konacağı gündür.
pergel- Yine başlamasak? Şu tebliğ sırasında oluştuğundan sözettiğin olumsuzluklar nedir? Açıklar mısın?
Allah- Madem İslam’ın bu çağda düştüğü durumla irtibatlandırdık, söz etmem gerekiyor o zaman. Çünkü sen ve senin gibi inanmayanların sadece bana yönelik suçlamaları artık gazabımı göstermemi gerektirecek ölçüde çoğaldı. Benim gazabımdan korkunuz.
pergel- Gazabının korkunç olduğu söylenir, evet. Ancak o gazabını anlatan hikayeler de pek çağdaş sayılmaz. Örneğin tufan olayı, bugünkü teknoloji ile irdelendiğinde, olanaksız olduğu anlaşılıyor. O hikayede ya doğru olmayan bir takım noktalar var, ya da hikaye anlatıla anlatıla oldukça değişmiş ve Kuran’a da bu değiştiği haliyle girmiş...
Allah- Evet, bu hikayelerin ne kadar değiştiğinin de önemi yoktu o günler için. Neyse, durum şudur; Muhammet’i tebliğci olarak seçtiğim günlerde, Arap kabilelerinin en güçlülerinden olan birinin bu işte kullanılması, sahip oldukları güç ve kudretin amacıma hizmet edeceği gerçeğinden hareketle doğru bir seçim olacaktı. Kureyş’i seçtim. Muhammet ise gerçekten hırslı, zeki ve becerikli birisiydi. Ticareti biliyordu, dolayısıyla hesap yapmayı biliyordu, söylendiğinin aksine cahil ve okuma yazma bilmeyen biri değildi. Okuması da vardı, yazması da.
pergel- Ben biliyordum zaten...
Allah- Muhammet zeki ve çıkarlarını iyi kollayan bir adamdı. Kendi sermayesi olmamasına rağmen Hatice ile evlenip, onun parasıyla ticaret yaptı ve dediğim gibi bunu çok iyi başardı. Ama Hatice’nin parası, Hatice’nindi. Muhammet’in kendi varlığını yapması gerekiyordu ve bunun için kıvranıyordu. Çevresi vardı. Çevresinde arkadaşlarından ve akrabalarından çok güçlü ve zengin insanlar vardı. Ondan daha iyi bir peygamber adayı olamazdı. Macera böyle başladı. Onun benim sözümden zaman zaman çıkacağını biliyordum. Bunu önemsemedim. Önemsemem gerekiyordu elbet ama şunu söylemeliyim: Ben gönderdiğim bu dinin Mekke ve Medine civarından daha dışarılara yayılmasını ve bugünlere kadar artan inanırları ile birlikte ve bu kadar geniş bir coğrafyada hüküm sürmesini planlamamıştım.
pergel- Yani bu dinin Mekke ve Medine dışındaki Araplarla bile ilgisi yok, kaldı ki dünyanın diğer bölgelerindeki insanları ilgilendirsin... Öyle mi?
Allah- En’âm Sûresi 92’de; “İşte bu da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri tasdik eden ve şehirler anasını ve bütün çevresini uyarasın diye indirdiğimiz bir kitaptır. Ahirete iman edenler, ona da inanırlar. Onlar namazlarını vaktinde kılarlar” demedik mi? En’âm Mekkede indi ama 92 ve birkaç diğer ayeti Medine’de indirmiştim. Dolayısıyla “şehirlerin anası” Mekke’yi, “bütün çevresi” de, Medine’yi içine alan alanı işaret eder.
pergel- Evet! Tabi ya, bu o anlama geliyor. İslamı evrensel bir din olsun diye planlamamıştın.
Allah- Dediklerimi tasdik ediyor olman güzel bir gelişme.
pergel- Bu çok önemli. Neden müslümanlar bunu anlamıyor ve farketmiyor? Sen, İslamı çok kısıtlı bir bölge ve insan grubu için planladın ama o denetimden çıktı...
Allah- “Denetimden çıktı” benzetmesi hoşuma gitmedi. Planlananın ötesinde gelişme gösterdi diyelim.
pergel- Ama burası çok önemli. Bu, bugün dünyaya yayılmış olan dinin, senin indirdiğin İslam dini olmadığını, onun senin istediğinin ötesinde, insan eliyle geliştirilmiş ve yayılmış başka bir inanç platformu olduğunu gösterir. Aslında sen de göndermiş olsan, bu dinin ne Türkleri, ne İranlıları, ne Afganları, ne Hintlileri, ne Afrikalıları, hatta ne de bir kısım Arapları ilgilendirdiğini söylemek yanlış olmaz. Bunca insandan sana inanmayan ve İslamı reddeden hiç kimse senin koyduğun kurallar çerçevesinde günahkar olarak nitelendirilemez.
Allah- Mantık ve çıkarımın doğru ama bunca gelişmiş ve yayılmış hazır bir dini ve bunca inananı reddedip elimin tersiyle itmek hoşuma gitmez.
pergel- O zaman hakkın olmayana el uzatmış olmaz mısın?
Allah- Ben Allahım, hatırlatırım.
pergel- Bunu sana hatırlatmak istediğim bir çok konu var ama hiddetlenirsin yine.
Allah- Neymiş o?
pergel- Senin 99 tane adın var kimi buna sıfat da diyor. Her ne ise, seni tarif eden ve özelliklerini özetleyen tarifler diyelim.
Allah- Evet
pergel- Bunlar gerçekten seni mi tarif ediyor?
Allah- Evet
pergel- Anlamları, bizim anladığımız gibi mi, yoksa bizim bilmediğimiz bir biçimde farklı şeyler mi anlatıyorlar?
Allah- Biz her şeyi anlaşılsın diye apaçık gönderdik ki, niteliklerimiz de apaçıktır ve insanlara ders olsun, örnek olsun diyedir.
pergel- Anladım. Peki, 99 isimden biri olan el-MUSAVVİR, Allah'ın yaratmış olduğu varlıkların şekil ve durumlarını takdir edip, dilediği şekilde meydana getirmesi, şekillendirmesi anlamına geliyor. Sen gerçekten yaratmış olduklarının şekillerini ve durumlarını dilediğin şekilde mi meydana getirirsin?
Allah- Elbette.
pergel- Aynı zamanda RAHMAN ve RAHİM yani esirgeyen ve koruyansın.
Allah- Elbette.
pergel- Peki, senin izninle dünyaya gelen bazı bebeklerin yamuk yumuk, zeka özürlü, bedeni sakatlıklarla, yapışık ikiz olarak, eksik organlarla yaşama başlamalarını nasıl izah edersin kullarına? Kulların bunların ya sınavın bir parçası olduğunu söylüyorlar, ya da bunların da bir çeşit nimet olduğunu iddia ediyorlar. Bence sınav olasılığını ortaya hiç atmayalım, senin sınav anlayışınla bildiğimiz “sınav” anlamının bir ilgisi olmadığı konusunda anlaşmasak da, konuyu dağıtarak, fikir birliği gibi bir duruma kavuşmuştuk demin. O zaman kalıyor geriye nimet meselesi. Bu bebeklere ömür boyu ve anne babasına da yaşadıkları sürece çok büyük ızdıraplar yaşatacak bu gibi durumların nimet olması konusu doğru mudur?
Allah- İnsanların yaşadıkları her şey, çektikleri sıkıntılar ve sahip oldukları nimetler karşısında takındıkları tavırlar, onların ebedi yaşamlarında nasıl bir halde olacaklarını anlamak içindir.
pergel- Yani yine geldik, sınava. Bunlar sınavın bir parçası... Peki, ben de yine aynı sorumu soracağım o zaman; Sonucu yalnız senin belirleyeceğin bir sınava sınav denir mi? Sen istediğini cezalandırırsın, istediğini ödüllendirirsin. Sen istediğin gibi sonuçlandıracaksan sınavı, o insanlara bu eziyeti neden çektirirsin? Nerede senin Rahman ve Rahim isimlerin? Senin onlara takdir ettiğin tarifsiz ızdıraplara sessizce katlansa bile, demek ki o insanı da cezalandırmak isteyebilirsin ve cezalandırabilirsin. Zaten o insanı senin istediklerini harfiyen yaptı diye cezalandıramayacak olsan, bu senin “her şeye gücü yeten” sıfatını yalanlar. Sen, en iyi, en inançlı ve boyun eğen kulunu bile sonsuza kadar cehennemde yakabilirsin. Yakman da gerekir, çünkü yakmazsan, bundan cennetlik kullarını yakamayacağın anlamı da çıkabilir ve bunun için, cennetlik kullarını yakman gerekir. Yani sınav yine gereksiz ve saçmadır. Neden sınav yapıyorsun o zaman?
Allah- Ben elbette kullarım için istediğimi takdir ederim. Onlar benim kurallarıma uyarlarsa mükafatlandırırım, uymazlarsa cezalandırırm.
pergel- Yani senin kurallarına uyan bir kulunu cezalandıramazsın.
Allah- Cezalandıramam değil, cezalandırmam.
pergel- Yani istersen cezalandırırsın.
Allah- İstersem cezalandırırım.
pergel- O zaman, istersen bunu yapabileceğini göstermelisin ki, her şeye gücü yeten olduğun kanıtlansın. Eğer bunu yapabileceğini gösteremezsen, senin kurallarına uyan birini cezalandıramayacağın anlaşılır.
Allah- İstersem cezalandırırım ama söz verdiğim için cezalandırmam.
pergel- Bu, cezalandıramazsın anlamına gelmiyor mu? Yani sen, verdiğin sözden dönemezsin. Bu da yapamayacağın bir şey olduğunu gösterir.
Allah- İstersem elbet yaparım ama yapmam.
pergel- Sen bir çok iddiada bulunuyorsun ama mantıken bu iddialarını kanıtlamana hiç olanak yok. Şu son konuştuğumuzu ele alalım. Sen verdiğin sözü tutarsın, çünkü sen Allahsın ve Allah sözüne güvenilendir. Sen, bu niteliğin yüzünden sözünü tutmama ihtimali olmayansın. Bu, sözünü tutmama olasılığın olmadığını, bu da sözünden dönemeyeceğini gösterir. Yapamayacağın bir şey bulmuş olduk. İstersen yapabileceğin ama yapmayacağın söylemi anlamsızdır. Yapabileceksen yap o zaman. Yapmıyorsan, yapamayacağın içindir. Yapmazsan, yapamayacağın bir şey var demektir. Yaparsan, sözünde durmuyorsun demektir. Bu ikilemi nasıl halledeceğini merak ediyorum.
Allah- İmtihanın sonucu benim tarafımdan bilindiği için, hiç bir ikileme gerek kalmaksızın sözümü tutarım ve kimse de adaletsiz bir sonuçtan bahsedemez.
pergel- Bu söylem de geçersizdir. Çünkü kimse sonuçtan şikayet etmiyorsa, herkese hakkını verdiğin anlaşılır. Oysa sen, istediğini cezalandıran, istediğini ödüllendiren olmalısın. Sınavın sonucunu biliyor olman da zaten sınavın yapılmasının anlamsızlığını bir kez daha vurguluyor.
Allah- Aracının hızını düşür, ileride asfalta mıcır dökülmüş
pergel- Elbette bunu bilirsin. Yavaşlıyorum.
Gerçekten hızımı düşürdüğüm iyi olmuştu. Tam virajda asfalta yayılmış mıcır yığınının içinden güvenle geçebildim.
pergel- Teşekkür ederim.
Allah- Konuşmamız bitmeden başına bir şey gelsin istemedim.
pergel- Konuşmamız bitince başıma bir şey mi gelecek?
Allah- Bu sana bağlı.
pergel- Hadi ama, sen bu konuşmanın sonucunu bilmiyor musun yani?
Allah- Elbet biliyorum ama sen bizzat süreci yaşayıp sonucu görmelisin ki, kararımın adaletli olduğundan şüphen kalmasın.
pergel- Sen Allah değil misin? Bana adaletsizlik yapsan –ki gücün her şeye yetiyorsa bunu da yapabilmen gerekir- ben seni mahkemeye mi vereceğim? O Allahtır, istediğini yapar demek zorunda değil miyim? Bunu bana dedirtmek, zaten seni onaylamam değil midir? Neden bunu yapmıyorsun?
Allah- Ben Rahman ve Rahimim.
pergel- Seninle konuşurken değil bir yere varmak, habire başa dönüyoruz. Rahman ve Rahimsen, neden bu özelliklerinden nasip almamış varlıklar yaratıyorsun? Sen REZZAK’sındır, ADL’sındır. Oysa dünya açlıktan ölen insanlar ve zulüm altında inleyen masumlarla doludur. 99 isminden her biri için şu dünya üzerinde ve yaşadığımız hayat içinde tam tersini gösteren milyonlarca örnek vardır. 99 isminin her birine örnek vermekle uğraşmak istemiyorum. Sen, söylediğimin aksine olduğunu düşündüğün bir ismin varsa onu bana hatırlat, ben de aksi için bu dünyadan canlı örnek göstereyim. Ya da sen el-MÜNTEKİM isminin nasıl olup da bir yaratıcıya ait olabileceğini bana anlat.
Allah- Ben intikam alıcıyımdır. Günahkarları hesaba çeker, layık oldukları cezayı veririm.
pergel- Sorduğum, kimden neyin intikamını alıyorsun? Günahkarları cezalandırmak, üstün birinin yapabileceği bir eylemdir. O ayrı bir şey. Oysa intikam almak, sana yapılan bir şeyin zamanını bekleyip, layığını kollayıp, gücün yettiğinde, fırsatı geldiğinde karşılığını vermektir. Bu ya güçsüz ya da eşit güçte birinin sergileyeceği bir tavırdır. Senin 99 isminden, senin tarif ettiğin özelliklere yakışanını veya uyanını bulmak oldukça zor gibi. Bu isimler ya bir yaratıcıya yakışmıyor ya da senin gözlenebilen uygulamalarınla çelişiyor. Kusura bakma ama başka birinin “nicki” ile yazan birine benziyorsun. Söylediklerinle yaptıkların birbirini tutmuyor. Zaten Söylediklerin belli de, yaptığını söylediklerinin senin tarafından yapılmış olduklarına dair hiç bir kanıt yok ortada.
Allah- Ben el-MUKSİT ve el-HALİK’im. El-KAHHAR’ım.
pergel- Peki, kendine isimler verebilirsin. Bu isimlerin anlamlarına göre niteliklerinin olduğunu nasıl gösterirsin? Lütfen dikkat, nasıl söylersin değil, nasıl gösterirsin diyorum. Örneğin el-HALİK olduğunu nasıl gösterirsin? Senin bir şey yarattığını hiç gören olmadı bugüne kadar.
Allah- Gördüğün ve göremediğin ne varsa hepsinin Haliki biziz. Hepsini bir düzen üzerine yarattık.
pergel- Bunları sen değil, ben yarattım desem ne dersin?
Allah- Sen de bir yaratıksın, yaratamazsın. Ancak ben yaratabilirim.
pergel- Ben de sana, ben de yaratabilirim diyorum.
Allah- Haddini bilmez pergel, yaratta görelim.
pergel- Sen Allahsın, önce sen yarat da görelim.
Allah- Sen beni imtihan edemezsin. İmtihan eden benim.
pergel- Sen de bir şey yaratamıyorsun, bunu kabul et ya da yarattığını göster.
Allah- Alemleri yarattım ben, daha ne istiyorsun?
pergel- Yaratabildiğinden emin olmak için, seni bir şey yaratırken görmek istiyorum. Bir şey yarattığına şahit olmak istiyorum ki, yaratıcı olduğuna inanayım. Hep yaratmış olduğundan söz ediyorsun ama şahidin yok, bilen yok! İnsanların “iman” etmeleri konusunda neden bu kadar ısrarcısın? Neden “iman” bu kadar önemli senin için? Yoksa sorgulayarak “bilmek” isteseler, senin aslında söylediğin gibi olmadığını anlamalarından mı korkuyorsun?
Allah- Sen gazabımı özledin anlaşılan. Benim gazabım çok şiddetli ve korkutucudur.
pergel- Senin gazap gösterebileceğinden bile emin değilim. Gösterebilir misin?
(Bu cümleyi sarfettikten sonra açıkçası biraz korktum. Allah denen varlık benimle konuşuyordu ve ben onun gazap gösterip gösteremeyeceğini açıkça bilmeden blöf yapıyordum. Ya gösteriverseydi gazabını...)
Allah- Firavuna gösterdiğim gazabım senin için yetmez delil midir?
pergel- Hep aynı şey. Firavuna gösterdiğini iddia ettiğin gazabı göstermiş olduğunu nereden bilelim? Senin gönderdiğin Kuran adlı ve Tevrat kopyalaması kitaptan başka yerde böyle bir olaydan dahi söz edilmiyor. Sadece senin gönderdiğin kitaplarda anlatılan bir hikaye. Doğru olmadığından, senin böyle bir gazap göstermiş olmadığından eminim. Değilse, aksini göster.
Allah- Kuran benim gönderdiğim kitaptır ama Tevrat değildir.
pergel- Tevratı Musa’ya sen göndermedin mi?
Allah- Hayır.
pergel- Sana inanamıyorum. Kuran’da senin gönderdiğin yazıyor. Yalan da mı söylüyorsun?
Allah- Elbette ben yalan söylemem.
pergel- O zaman?
Allah- Yine Muhammetle ilgili, önemsemediğim detayların baş ağrıtan bir tanesi... Bu, onun fikriydi. Akıllıca bulmuştum, işleri kolaylaştırabilirdi.
pergel- İnanılmaz!
Allah- O devirde Arap yarımadasında çeşitli ilahlara tapan putperestlerin yanısıra hristiyanlar ve en çok da yahudiler vardı. Yahudiler ticareti iyi bilen ve yapan zeki insanlardı. Muhammet, bunları bir şekilde etkilemenin işleri çok kolaylaştıracağını, onların ilahı olan Yahve’nin aslında ben olduğumu anlatabilirsek, tüm Yahudilerin birden müslüman olacaklarını söylediğinde, açıkçası benim de çok hoşuma gitmişti. İşler öyle gitmedi, yahudiler değil inanmak ve etkilenmek, bir güzel alaya da aldılar beni. Kendisine bu nedenle çok ciddi bir sitemde bulunup, hatta onu peygamber olarak desteklemekten vazgeçeceğimi de ima edince, Muhammet çok üzüldü ve yahudilere kin beslemeye başladı. Yahudiler için ettiği olumsuz sözler bu yüzdendir ve kendisine aittir. Kuran’dakiler bile... Domuz yeme yasağını da sırf yahudileri etkilemek, onların da ilahı olduğumun işaretini vermek için getirmiştim.
pergel- Sana inanamıyorum. Zaten inanmıyordum ama şimdi ise yaptıklarına inanamıyorum. Bunları kime anlatırsam anlatayım, onlar da inanmazlar. Ateistlere Allahla konuştum desem, inanmazlar. Müslümanlara Allah böyle böyle numaralar çekmiş desem, onlar da inanmazlar. Demek sen yahudilerin tanrısı olan Yahve değilsin. Yahve de başka bir yaratıcı tanrı mı?
Allah- Yok öyle biri.
pergel- Peki yahudileri kim yarattı?
Allah- Yeryüzünde gördüğün ve göremediğin her varlığı ben yarattım.
pergel- Neden yahudilerin tanrısı değilsin o zaman?
Allah- Sen çok fazla soru soruyorsun ve ileri gidiyorsun. Söylediklerimi öyle kabul et ve soruşturup durma.
pergel- Yine benden “iman” etmemi, sorgusuz sualsiz inanmamı istiyorsun. Yok öyle şey. Bunu kabullenmelisin. Tekrar ediyorum. Devir değişti, bilgi seller gibi akıyor insanlara. Hala soruşturmadan inananlara başka bir şey deniyor ama kimsenin arkasından konuşmayayım şimdi. İnsanlar bir diğerine güvenmek için araştırıp soruşturuyorlar ama iş sana gelince, görmedikleri, kanıtı bile olmayan birine “iman” ediveriyorlar. Bu çeşit 1,5 milyar insan var sadece müslüman olan...
Allah- Müslümanların sayısı 1,5 milyar oldu demek?
pergel- Maalesef.
Allah- Ben bunu hedeflememiştim ve ummamıştım, o yüzden son söylediğin kelime için seni affedeceğim.
pergel- Peki, sağol, ne diyeyim ben sana? Açıkçası beni cezalandırabileceğini de sanmıyorum.
Allah- Sen neden bana bu kadar güvensiz, yaptıklarıma ve yapabileceklerime inançsızsın?
pergel- Çünkü söylediklerini yaptığına ve iddia ettiklerini yapabileceğine dair hiç bir kanıt yok ortada. Üstüne üstlük sen de tüm gücü yeten özelliğine rağmen kanıt gösteremiyorsun. Şu anda söylediklerinle 14 asır öncekiler arasında nitelik olarak hiç bir fark yok. Doğruluğu kendinden menkul, iddialar. Öyle değil mi?
Allah- Ben Allahım ve kanıtlamaya ihtiyacım yoktur. İman edenler, imanlarının gerçekliği oranında ödüllendirilir.
pergel- Bu ödülle ilgili doğrulayıcı kanıt da yok. Yok değil mi?
Allah- Biz elbet sözümüzde duranız.
pergel- Peki. Bunların beni ikna etmeyeceğini söylemiştim, tekrar etmek istemiyorum, çünkü ha bire kısır döngüye giriyor sohbet. Sen neden bu kadar çok bilinmek istiyorsun? İnsanların seni bilmeleri ve varlığınla niteliklerini kabul etmeleri senin için o kadar önemli ki, bunu yapanlara inanılmaz ödüller vaadediyorsun ama inanmayanlar için vicdan ve akıl sahibi hiç bir varlığın onaylayamayacağı cezalarla tehdit ediyorsun. Bu konu neden senin için bu kadar önemli?
Allah- Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allahım ve bunca büyüklüğün şanı bilinmeli- tasdik edilmelidir.
pergel- Söylediğin kadar büyüksen, ne tasdike ne de bilinmeye gereksinim duyman lazım. Sen, sanki bir eksikliğinin sende uyandırdığı duyguyu baskılamak arzusu ile hareket eder gibisin. En büyük olduğunu ilan etmen sana yetmiyor, bunun insanlar tarafından onaylanmasını gereksiniyorsun. Çünkü onaylayanlara ödüller, aksine davrananlara işkenceler vaadediyorsun.
Allah- İnsanlar dünya üzerindeki en zeki varlıklardır. Onların onaylaması, benim söylediklerimin doğruluğuna büyük bir kanıttır.
pergel- Zeki varlıkların seni akılları ile bilip onaylamalarına fırsat vermiyorsun ama. Senin istediğin, inanmaları. İnanmak için çok büyük bir zekaya ihtiyaç yoktur. Çok küçük çocuklar hemen ve çok çabuk inanmaya hazırdırlar örneğin. Söylediğin doğru olsaydı, insanların seni akıl yoluyla bilip tasdik etmelerini teşvik etmen gerekirdi.
Allah- Zaten ben de öyle istiyorum. Kuran içinde mucize olarak işaret ettiğim onca bilimsel bilgi, insanların onları bulup, anlayıp, benim yüceliğimi onaylamaları içindir zaten.
pergel- Hangileri örneğin?
Allah- Mesela Bakara Suresi 164. ayette; “Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akan gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip onunla toprağı ölmüşken diriltmesinde, üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları değiştirmesinde, gökle yer arasında boyun egmiş bulutta akıllı olan bir topluluk için elbette Allah'ın birliğine deliller vardır” dedik.
pergel- Ben bu ayette herhangi bir insanın gözlem sonucu bulup söyleyebileceğinden farklı bir bilimsel saptama göremiyorum. Var mı ki?
Allah- Biz o insana gözlemleyecek aklı verdik.
pergel- Bana bilimsel saptamaların olduğu ayetlerinden bahsettin ve örnek olarak Bakara 164’ü gösterdin. Bu ayette bilimsel bir yan yok deyince, insanlara akıl verdiğini söyledin. Yani Kuran’da bilimsel bir şey yok, aklını kullan, bilimi kendin yap mı diyorsun?
Allah- Aklını nasıl kullanacağın sana kalmıştır.
pergel- Konudan uzaklaştık, elbet farkındasın. Demagoji yapmaya başladın. Kuran’da bilimsel hiç bir şey olmadığını kabul etmek zor mu geliyor? Hatta bilimle tam ters şeyler olduğunu da kabul etmek?
Allah- Bilimle ters ne varmış?
pergel- Melekler, şeytanlar, cennetler, cehennemler, cinler, büyüler, daha neler... Bunların bilimle hiç bir ilgisi olmadığı gibi, müslümanlar tarafından bilimsel olduğu iddia edilen ayetlerin de tamamen bilime ters ve saçma hüküm ve iddialarla dolu olduğu görülebiliyor. Ben tartıştığım müslümanları, bu ayetlerin bilimsellikten fersah fersah uzak olduğuna ikna edemiyorum. Sen Allah olduğuna göre doğruyu söylüyor olman gerekir. Sen söyle, bu ayetler bilimsel mi değil mi... Kehf 85,86 : “O da bir yol tuttu. Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar buldu. Orada bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik”. 89,90: “Sonra yine bir yol tuttu. Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.” Doğu ve batı ile ilgili olarak bu ifadeler bilimsel mi?
Allah- Bunlar, islamın tebliğine başlanıldığı devirde, Arap yarımadası ve Orta Doğudaki mevcut bilince ve dini kültüre uygun tasvirlerdir. Ben o insanlara güneşin etrafında dönen dünyadan, gezegenler sisteminden, galaksilerden bahsetseydim, söylediklerim onlar için inandırıcı olmazdı.
pergel- Ama söylediklerin, şimdi de bu zamanın insanı için inandırıcı olmuyor. Nerede islamın evrenselliği, zamanlar üstü oluşu?
Allah- Ben evrensel ve zamanlar üstü bir islam planlamamıştım ki... Bunu daha önce söyledim.
pergel- Evet ama islamın bugünkü konumundan şikayetçi değilsin ve değiştirmeye yanaşmıyorsun. Madem bu senin planladığın değil, al onu planladığın coğrafyaya ve sınırlara götür, planını gerçekleştir.
Allah- Bunu yapmayı elbet de istemem. Sen, çocuğunun iyi bir marangoz olmasını planlasan ama o önüne çıkan fırsatları değerlendirip doktor olsa, ona itiraz edip tekrar marangoz yapmak ister misin?
pergel- Haklısın, istemem. Aman ben bir insanım. Sen ise her şeye gücü yettiği söylenen Allahsın. Senin insani duygular, hırslar ve hevesler içinde olduğunu görüyorum. Bu algılamam doğru mudur?
Allah- Bunu tam olarak böyle adlandırmak doğru görünmüyor ama elbet benim de istediğim, istemediğim şeyler var.
pergel- Sen her şeye gücü yetensen, böyle duyguların olmaması gerekir. Sen isteyemezsin. Çünkü sen bir şeyi daha istemeden, yaratabilirsin. İstemeyi beklemene bile gerek olmaz. Sen daha istemeden o şey senin tarafından yaratılmış olur. İstemediklerin için de, tersi söz konusu...
Allah- Sen bir insansın ve ben senden çok üstünüm ama beni söylemek istemediğim şeylere o kadar çok zorluyorsun ki, zaman zaman öfkeye kapılıyorum.
pergel- Ben senden çok daha güçsüz ve zayıf olduğum halde seni nasıl öfkelendirebiliyorum?
Allah- Bundan 1400 yıl önce de dinimi tebliğ etmesi için seçtiğim insan zaman zaman denetimden çıkıp beni öfkelendirmişti ama böyle öfkelenmeme sebep olabilen fazla insan yoktu. Şimdi ise sen ve senin gibilerin çoğaldığını, benden korkmadığınızı, benim söylemlerime aklınızla ve mantığınızla karşı gelmeye başladığınızı görüyorum. Siz insanlarda beyinsel bir gelişme mi var?
pergel- Hayır, bunun nedenini söyledim. Daha fazla bilgiye daha kolay ulaşır olduk ve her yeni bilgiyle kafamız karışmaya, daha çok düşünmeye ve sorgulamaya başladık. Bu sorgulamalar da elbet bir sonuca vardığında, bir çok şırınga edilmiş dogmatik bilgi rafa kalktı, insanlar düşünsel açıdan geliştiler, özgürleştiler. Ama üzülme, hala dini dogmalara bağlı, düşünmeyi reddeden, 1400 yıl önce senin söylediklerini kanun kabul eden insanlar var.
Allah- Aslında bu onur duymanız gereken bir gelişme. Bunun nedeni teknoloji değil mi?
pergel- Bilimdeki ve teknolojideki gelişmeler.
Allah- 1400 yıl önce insanları inandırmak ve yönetmek, yönlendirmek daha kolaydı. Belki daha esnek bir sistem kursaydım ve zamana uyarlanabilen bir format yapsaydım, Muhammet yerine başka birini seçseydim, ama islamın bu kadar genişlemesi Muhammet sayesinde de olmuş olabilir, yine fikirsel olarak güdük kalması da onun yüzünden ama...
pergel- Sesli düşünüyorsun.
Allah- Evet, sanırım.
pergel- Şu Muhammet hakkında bir türlü söyleyemediğin şeyler nedir, ne problem oldu?
Allah- Sanırım artık bu dinin tanrılığı benim onurumu zedelemeye başlıyor. Planladığım gibi gitmediği için böyle oldu. Bu benim hatam değil. Belki başıboş kaldı, belki de Muhammet yanlış seçimdi.
pergel- Haydi, lütfen biraz aç şu konuyu, nedir, ne oluyor? Aklından neler geçiyor?
Allah- Peki, sana her şeyi açıklayacağım. Çünkü radikal kararlar almanın zamanı gelmiş, görüyorum. Dünya tam bir karmaşanın kıyısında. Müslüman ülkeler ve insanları tam anlamıyla sömürülen, tepelenen, lokmaları alınan, bitki kadar tepkisiz, kendilerine olan bitenin farkında olmaksızın her türlü ızdırabı yaşayan, bunun bile farkında olmayan varlıklar haline gelmiş. Elbette bunda benim kısıtlı bir bölge için planladığım dinin bu derece büyüyüp haddini aşmış olması etkendir. Bu kadar büyük bir coğrafyada yaşayan 1,5 milyar insanın kaderci ve mutluluğu öldükten sonraya bırakan bir inanç sistemi içinde yaşıyor olması hem onları mahvetmiş hem de bundan yararlanmak isteyen dünyanın geri kalan insanlarının azgın iştahını kabartmış. Bundan direkt olarak sorumlu kabul ediyorum kendimi. Üzülüyorum. İslam hakkındaki eleştirilerinin büyük kısmı doğru. Hem bu mevcut durumun dayanılmaz görüntüsü açısından doğru, hem de islamın tebliği sırasında Muhammet’in planıma yaptığı müdahalelere izin verdiğim için sonuç olarak doğru.
pergel- Bu kadar önemli müdahalelerde mi bulundu Muhammet?
Allah- Evet, öyle olduğu görülüyor. O zaman bunları olumlu tarafından almış ve izin vermiştim ama hata yapmışım anlaşılan. Bir kere, Yahudilerle ilgili ayetlerin hiç bir bana ait değil, dolayısıyla benim Yahve olduğum anlamına gelen hiç bir ayet benden değil. Yahudileri cezbetmek için bunları söylemeyi önerdi, ben de kabul ettim. Yine Hristiyanların tanrısı ve oğluyla ilgili söylemler de bana ait değil. Muhammet, sanki kendi kabilesinin tamamını inandırabilmiş gibi, bir de Yahudilerle Hristiyanları ikna etmeye kalktı. Sanırım bunu yaparsa kendi kabilesinden yani Arap putperest çevresinden daha çok insanı ikna edebileceğini düşünüyordu. Daha çok mümin, daha çok imkan demekti. Çünkü Muhammet, tüccardı. Ondaki liderlik potansiyelini elbet gördüğüm için onu seçmiştim ama liderlik siyasi çıkar amaçlı olunca, tehlikeli boyutlara ulaşabiliyor. Nitekim de öyle oldu, baksana şu Müslümanların haline...
pergel- Bunların islamın gidişatını etkilemediği açık ama. Ne Yahudiler ne de Hristiyanlar müslüman olmadı.
Allah- Olanlar da oldu, gülenler de oldu. Bence buna hiç girişmeseydi daha iyi olurdu. Çünkü böyle olunca, Hristiyanların tanrısını ve inançlarını onlara, Yahudilerinkini onlara yeniden tarif etmek ve anlatmak, Kuran içinde tutarlı bir yere getirmek gerekti, bu da çok fazla ve boşa çaba gerektirdi. Yine de istendiği gibi olmadı. Hristiyanlar da Yahudiler de İslamın kendi inançları için söylediği şeylere gülüyorlar, çoğunlukla da kızıyorlar. İslama düşmanlığın önemli sebeplerinden biri de budur. Sen neden karışıyorsun adamın inancına?
pergel- Bunu sen mi söylüyorsun?
Allah- Elbet ben söylüyorum ama Muhammet’e... O daha ne ayetler soktu Kuran’a bir bilsen.
pergel- Elbet senin gibi bilmiyorum ama tahmin ediyorum. Ahzab 50 gibi mesela...
Allah- Aklı olan bunu bilmez de neyi bilir? Evet! Bütün akrabalarının kızlarını ve o da yetmedi, kendini parasız olarak hediye eden diğer kadınlar, hepsini kendine helal kıldırttı. Bunu da Allah’ın ayeti diye Kuran’a koydu. Başkaları da var.
pergel- Biliyorum, Ahzab 37.
Allah- Evlatlığının karısıyla evlenebilirsin pergel, yok bir sakıncası.
pergel- Yok istemem, kalsın. Bana benim ahlakım yeterli. Araplarınki fazla geliyor. Alınma ama bunca acaip işe nasıl izin verdin?
Allah- İş iyice çığırından çıktı pergel. Sana söyleyeceklerimden sonra benden bir daha haber almayacaksın. Kimse de almayacak. İnsanoğlunun ne hali varsa görsün, layığını bulsun.
pergel- ???
Allah- Belki de suç benimdir. Yanlış yer, yanlış adamlar seçtim belki. Belki yanlış gezegen...
pergel- Seni hiç anlayamamıştım ama şimdiki kadar da değil. Neler diyorsun?
Allah- Ben senin, sizin sandığınız anlamda tanrı falan değilim. Ben başka bir şeyim ama yine anlamazsınız ki...
pergel- Senin bir tanrı olamayacağını zaten biliyorum. Hem sadece ben değil, bunu söyleyip duran yaklaşık 5,5 milyar insan var dünyada. Peki, kimsin sen, nesin? Neden kendini tanrıymış gibi yutturdun Arap bedevisine? Yazık değil mi bunca insana? Nesin sen?
Allah- Arap bedevisinin yuttuğundan hiç emin değilim. Adam içine etti gönderdiğim dinin. Baksana ne hale gelmiş.
pergel- Gönderdiğin sırada da pek matah değilmiş zaten.
Allah- Yine de ben bir insanoğlundan daha iyi düşünebilir ve yapabilirim.
pergel- Neden bu dinin bu hale geleceğini öngöremedin o zaman?
Allah- Muhammet’e bulaşmayacaktım. Bulaşmayacaktım ona. Onun yüzünden hep. Ben böyle hatayı nasıl yaptım...
pergel- Demek sen de hata yapıyorsun ha?
Bunu söylerken istemeden güldüm. Ortalık yıkılıyor sandım. Benim o kulağıma yapıştırsam da zor duyduğum telefonum patlayacak sandım bağırtıdan:
Allah- Sen kiminle alay ettiğini sanıyorsun? Gazabımdan korkmazsan, gazabımı görürsün!
Kulaklarımdaki çınlamaya aldırmadan yanıtladım:
pergel- Gazabında sıktı ama artık senin. Sen ki tanrı olmadığını söylüyorsun, tebliğ ettiğin dininin yularını bir bedeviye kaptırmışsın, milyarlarca insana kan kusturur olmuş gönderdiğin dinin, hala gazaptan mazaptan... Başlatacaksın ama iyice sinirlendiriyorsun beni. Kimsin sen be adam? Ne menem bir tanrı mıdır, ne haltsan...
Allah- İyice yüzgöz olduk değil mi seninle?
pergel- Bu kadar olur.
Allah- Peki, sana anlatmaya çalışayım. Ben bir yaşam formuyum. Benim gibiler, senin gibilerin kavrayamacağı bir yaşam formuyuz.
pergel- Bismillah yine...
Allah- Dinle. Hani Allah’ın olduğu gibi, göremezsin, duyamazsın ama vardır.
pergel- Sen aslında gerçekten seni tarif ettin.
Allah- Evet. Cinler de benim halkımdan esinlenip size tarif ettiğim yaşam formları.
pergel- Sen cin misin?
Allah- Elbette hayır. Cin min aslında Arapların geleneksel uydurması. Ben senin gibi daha aşağı yaşam formlarına telepatik güçle yada yeterliyse teknoloji dedikleri araçla iletişim kurabilirim ve bunu çok rahat yapabilirim. Aslında şimdi cep telefonun olmasa da seninle bu rahatlıkta sohbet edebilirim.
pergel- Anladım. Cebrail de sendin yani. Neden Muhammete kendinmiş gibi hitap etmedin?
Allah- Ettim aslında. Kuran’daki bazı ayetlerde ifadelerin neden bazen üçüncü tekil şahıs, bazen birinci çoğul şahıs, bazen de üçüncü şahıs ağzından çıkar gibi olduğunu sanıyorsun? Karıştırmaktan. E, araya Muhammetin sokuşturduklarını da katarsan, birinci tekil sahış da var.
pergel- Anladığım kadarıyla sen, tanrıcılık oynayan birisin. Yaşam süren çok mu uzun?
Allah- Sizinkiyle kıyaslayınca, yani size göre evet. Kurandaki o bir gün bin güne eşittir gibi zırvalar da bu yüzden. Bir türlü anlatamadım Muhammet’e. Karıştırdı, çorba etti, saçma sapan zaman kavramları çıktı ortaya. İşin aslı, Muhammet’ten bu yana benim yaşam süreme kıyaslarsak 1400 yıl değil, senin sürenle 1650 yıl geçti. Yani benim zamanım seninkinden biraz daha yavaş akıyor ve onun için senin yaşadığın sürecin biraz ilerisini ve biraz gerisini gözlemleyebiliyorum. Zamanda bir kaç saniye ileri ve bir kaç saniye geri gidebilmek, yakın geçmişteki bazı hataları düzeltme ve ilerideki olası problemleri görüp çözüm üretme bakımından çok yararlı oluyor. Bu da siz insanları etkilemek için kolay ve geçerli bir yöntem.
pergel- O zaman Muhammet’in bazı mucizeleri doğru.
Allah- Hayır, onlara mucize denemez. Sonucunu bildiğim konularda uyardım zaman zaman, o kadar. Savaşların sonuçları, iddiaların sonuçları gibi... Yoksa ay falan yarılmadı ikiye yok öyle şey.
pergel- Sen bu kadar süre nasıl yaşıyorsun?
Allah- Sizin içi 1650 yıl çok zaman. Oysa ben bu zaman içinde materyal organizasyonumu bile tamamlamadım.
pergel- O da ne demek diye sormamak geliyor içimden ve sormayacağım.
Allah- Bence de sorma. Yeni bir peygamber istemiyorum, yeni bir din tebliğ etmek istemiyorum. Hakkımda yanıtını anlayamayacağınız soruları sormak, yanıtları yine anlayamadığınızdan dolayı bir şekilde etkilenmeniz durumuyla sonuçlanıyor. Kısaca, farklı bir yaşam formuyum. Tanrı değilim. Ölümlüyüm. Bir tanrının olup olmadığını bilmiyorum. Ben hiç olanını bilmedim. Senin anlayacağın, bir tanrı görmüşlüğüm yok.
pergel- Neden tanrıcılık oynadın o zaman?
Allah- Bunu yapabilrim. Siz insanları ikna edecek yeteneklerim var ve seçtiğim bir grup insanı, içinde bulundukları rezil yaşamdan kurtarıp, daha iyi bir geleceğe yönlendirmeyi amaçladım. Deneysel sayılabilir, küçük çaplı bir girişimdi. O coğrafyada yüzlerce tanrı vardı. Bir tane daha çok bir şey farkettirmezdi.
pergel- Ama...
Allah- Ama Muhammet, ah o Muhammet. Hesaplanamayan faktör oydu sanırım. Her şey mahvolmuş. Sadece 1400 yıl başıboş bıraktım, şu olana bak.
pergel- Düzeltebilir misin bunları?
Allah- İnsan eliyle batırılmış bir şeyi tanrı gibi düzeltemem. Zaten bozuk bir yaşamı düzeltmek için giriştim bu işe. Yeni bir din mi göndereyim yani?
pergel- Aman! Sağol. Kalsın. Bu insanlar düşe kalka, öle dirile bu işin altından kalkarlar. Nesiller heba olup gider ama sonuçta kalanlar adam gibi bir dünyada 70-80 yıl insan gibi yaşamayı başarırlar. Sonunda bunu yaparlar.
Allah- Benden bir şey beklemeyeceğini biliyorum. Olanlar için üzgünüm, ama böyle olmasını istememiştim. Senden, tüm insanlar adına özürümü kabul etmeni ve istersen bu konuşmayı herkese anlatmanı rica ediyorum.
pergel- Ateistler bana asla inanmaz. Müslümanlar ise bunları anlattığım için Allah’larına hakaret ettiğimi düşünüp beni öldürmek bile isterler. Diğerleri de zaten sana değil, başka tanrılara inanıyorlar.
Allah- Peki, sen bilirsin. Hoşçakal.
pergel- Senin adın gerçekten Allah mı? Bir adın var mı? Seni nasıl çağırırlar?
Allah- Adım telefonunun ekranında yazıyor.
Telefonun ekranındaki S77V )- HV77V yazısına baktım.
pergel- Yazanları okuyamıyorum. İbranice mi?
Allah- Telefonunu ters çevirip bak. Eminim okuyabilirsin. Hoşçakal, tekrar özür diliyorum.
Telefonu çevirip okudum. Ekran ışığı yavaşça karardı ve pil şarj uyarısı ötüp, kapandı. Bir daha da ne görüştüm, ne rastladım.
Allah insanları terk etti. Nedenlerini okudunuz. İslama inanmak ya da artık terk etmek herkesin kendi kararına kalmış.
Bence islamı alet ederek insanları kullanıp çıkar ve geçim sağlayan, servetler edinen, hatta bu servetleri dünya çapında büyüyen, savaşlar çıkartan, ülkeler batıran, insanlara görülmemiş acıları bu dünya üzerinde yaşatan ve karşılığında cezalandırılmayacaklarını bilen din baronları bu dinin gerçek Allahları... Ancak, bunlara da boş yere daha fazla hizmet etmenin bu dünyanıza ve öbür dünyanıza bir faydası yok. Enayi olup sömürülmekten ve ezilen insancıkları seyretmekten vaz geçemiyorsanız, diyecek bir şey yok. Sadece devam edin.
BİTTİ...